Gençlerimiz Dağa Çıkmasın!!

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde, bakanlığına ilişkin bilgiler paylaştı.

Bakan Tekin, bakanlığın STK’larla imzaladığı protokolleri anlatırken “Sizin tarikat cemaat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz. Protokol yaptığımız bu STK’lar, sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız. Ben o STK’larla protokol imzalamaya devam edeceğim” ifadelerini kullandı.

Yorumumuz…

Gençlerimiz elbette dağa çıkmasın.
Gençlerin dağa çıkmalarını engellemek için hükümetin cemaatlere ihtiyaç duyduklarının ortaya çıkması utanç vericidir.

Bu, hayatlarını genç beyinleri eğitmeye ve onlara rehberlik etmeye adamış olan öğretmenlerimize hakarettir. Onların çabalarının gençlere değerleri ve sorumlu davranışları aşılamak için yeterli olmadığını ima etmektedir. Bu düşünce sadece genç bireylerin zeka ve yeteneklerini küçümsemekle kalmıyor, aynı zamanda kontrol ve rehberlik için cemaatlere güvenildiğini gösterdiğinden devletin yönetimine de kötü bir şekilde yansıtıyor. Genç neslin bilinçli seçimler yapma ve kendi kişisel gelişimlerini destekleme becerilerine inanmamız şarttır.

Gençlerimiz elbette dağa çıkmasın.
Gençlerimizin dağa çıkması konusunun yanı sıra, bağlantıları belirsiz zararlı tarikat ve cemaatlerin eline düşmenin potansiyel tehlikelerini de ele almak önemlidir.

Ülkeyi şoke eden 15 Temmuz darbe girişimi, rahatsız edici bir model izleyen bir grup tarafından gerçekleştirilmiştir. Okullardaki zeki çocukları hedef aldılar ve onları tehlikeli oyunlarında akılsız piyonlar haline getirdiler. Bu kasıtlı endoktrinasyon ve beyin yıkama stratejisi, eğitim ve insan hakları ilkelerinin ciddi bir ihlalidir. Bu trajik olay üzerinde düşünmemiz ve yapılan hatalardan ders çıkarmamız, bu tür toplulukların veya örgütlerin bu eylemleri tekrarlamasına izin vermemek için çok önemlidir.

Zeki çocukları düşünmeyen aptallara dönüştürmek sadece onların potansiyeline ihanet etmek değil, aynı zamanda her toplumun geleceği için bir tehdittir. Eğitim, eleştirel düşünceyi, yaratıcılığı ve bağımsız düşünceyi besleyen, bireylerin toplumlarına olumlu katkıda bulunmalarını sağlayan bir platform olmalıdır. Darbe girişiminin failleri, bu genç beyinleri istismar ve manipüle ederek sadece bir suç işlemekle kalmamış, aynı zamanda savunmasız bireylerin yıkıcı amaçlar için ne kadar kolay manipüle edilebileceğini de göstermişlerdir.

Tarihimizin bu karanlık sayfasından dersler çıkarmamız ve bu tür olayların bir daha asla tekrarlanmamasını sağlamamız şarttır. Eğitim sistemleri, eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesine, düşünce çeşitliliğinin desteklenmesine ve açık diyaloğun teşvik edilmesine vurgu yapılarak güçlendirilmelidir. Ayrıca, çocukların endoktrinasyon girişimlerini fark etmeleri ve bunlara direnmeleri için gerekli bilgi ve farkındalıkla güçlendirilmeleri de büyük önem taşımaktadır.

Hatalarımızdan ders çıkararak ve önleyici tedbirler uygulayarak toplumlarımızı benzer manipülatif taktiklerin kurbanı olmaktan koruyabiliriz. Eğitim ilkelerine bağlı bir ortam yaratarak hiçbir çocuğun bir daha düşünmeyen bir kuklaya dönüşmemesini sağlamak bizim sorumluluğumuzdur.

Tarihten bir örnek verelim şimdide;

İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed stratejik bir kararla tüm cemaat ve tarikatların mal varlıklarına el koydu. Bu hamle sadece devlet üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırmayı değil, aynı zamanda imparatorluğun istikrarına ve birliğine tehdit oluşturan tarikatların bölücü etkisini ortadan kaldırmayı da amaçlıyordu. Sultan Mehmed, mal varlıklarına el koyarak bu grupların gücünü zayıflatmaya ve kendi içinde paralel bir devlet olmalarını engellemeye çalıştı. Bu karar Mehmed’in bir hükümdar olarak bilgeliğini ve sağduyusunu ortaya koymuştur. Zira şehzadeliği zamanında mezhepçiliğin yarattığı tehlikelerin farkına varmış ve bunlara ön almak için proaktif önlemler almıştır.

Mezhepçilik, doğasında var olan bölünmeler ve çatışmalarla birlikte tarih boyunca İslam toplumların başına bela olmuştur. Çoğu zaman iç çekişmelere yol açarak devletlerin dokusunu zayıflatmış ve ilerlemeyi engellemiştir. Mehmed’in cemaat ve tarikatların mal varlıklarına el koyma eylemleri, etkili yönetimin çok önemli bir yönü olan O da bilgelik ve feraset sahibi yöneticilere duyulan ihtiyaç vurgulamaktadır. Bu niteliklere sahip liderler olmadan, mezhepçiliğin temel nedenlerini ele almak ve uygulanabilir çözümler bulmak son derece zor hale gelir. Mehmed’in hayata geçirdiği bu örnek bize bu tür zorluklarla mücadelede güçlü liderliğin şart olduğunu hatırlatmaktadır.

Bununla birlikte, Mehmed’in eylemleri kendi döneminde mezhepçiliği engellemede etkili olsa da, modern bağlamlarda uygulanabilir veya uygulanabilir olmayabileceğini belirtmek önemlidir. Günümüzde dini özgürlüklere ve bireysel haklara daha fazla vurgu yapıldığından, mal varlıklarına tamamen el konulması oldukça tartışmalı olsa da tedbiri bir önlem olabilir.

Bununla birlikte bu konularda bilgelik ve muhakeme yeteneğine sahip liderler tarikatçılık, cemaat ve mezhepçilik belasıyla mücadelede başarılı olabilir. Bu liderler karmaşık dini ve sosyal dinamikleri yönlendirebilir, potansiyel çatışmaları etkili bir şekilde yönetirken birlik ve kapsayıcılığı teşvik edebilirler. Bu niteliklere sahip liderler, birliği teşvik etmek, hoşgörüyü desteklemek ve toplumlarının istikrar ve ilerlemesini sağlamak için daha donanımlı olurlar.

Sonuç olarak, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra cemaat ve tarikatların mal varlıklarına el koyma kararı, yönetimini sağlamlaştırmayı ve mezhepsel bölünmeleri ortadan kaldırmayı amaçlayan stratejik bir hamleydi. Onun eylemleri modern zamanlarda doğrudan uygulanabilir olmasa da, mezhepçiliğin yarattığı zorluklarla başa çıkmada onun tedbir önlemleri rehber olabilir yöneticilere…

Yorumcalar’dan…

Yorum bırakın