Galata Köprüsü Sırat Köprüsü Olur mu?

Galata Köprüsü’nde 2024’ün ilk sabahında şehitleri anma ve Gazze’ye destek mahiyetindeki etkinlikte yapılan konuşmaların slogancılığına ve işleyişine baktığımızda çok acemice olduğu, üzerinden bir kaç saat geçmeden ortaya çıktı…

Çünkü Siyasal İslamcı muhafazakar tabanı yatıştırmak amacıyla laf çok, ama lafı söyleyenlerin ise dediklerinin tam aksini yaptıkları ifşa olması ise gözlerden kaçmadığı için de bariz sırıtıyor. Zaten ifşa olanların bundan sonrada değişmeleri mümkün olamaz da.

Ancak olaylar geliştikçe ve söylem ile eylem arasındaki bariz çelişkilerin yanında iki yüzlülükler ortaya çıkmaya devam ederken sözde İslami camiaya olan güvensizlik daha da sarsılacak. Tabii sözde İslami camianın kendi içi güveni de sarsılacak.

Mesela güvensizliği hızlandıracak taze bir gelişmeden örnek verelim;

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu güne kadarki konuşmalarında her defasında, Gazze soykırımı nedeniyle İsrail’i BM dahil tüm uluslararası mercilere şikâyet başvurusunda bulunduklarını ifade etmiş, İsrail’e lanet üstüne lanetler okumuştu. Bununla da yetinmeyip partililerini, seçmenlerini sokakta gösteriler yapmasına müsaade etmişti.

Oysa şikayet açıklamalarında şüphe uyandıracak bir gelişme ortaya çıktı.

2023’ün son gününde (30.12.2023) BM, Güney Afrika’nın soykırım yaptığı gerekçesiyle İsrail’e dava açtığını ve böylelikle de Güney Afrika’nın İsrail’e BM’de dava açan ilk ülke olduğunu ilân etti.

Bu durumda tıpkı AKP’nin 7 Ekim 2023 den bu güne kadarki protesto etkinliklerinde olduğu gibi Galata Köprüsünde ilk kez organize ettiği bu etkinlik de Türkiye Tipi siyasal İslamcı muhafazakarların gazını almaktan başka bir şey olmaktan öteye geçemeyeceğini bir kez daha gördük diyebiliriz.
Ama bu sefer aynı camia üzerinde bir etkisinin olup olmadığını ise çok yakın bir zamanda izleyip göreceğiz

Gelelim İsrail’e dava açıp aç(a)mama meselesine…

Ülkelere karşı Uluslararası Adalet Mahkemelerinde dava açmak gibi bu tür meseleler, soykırım iddiaları veya insanlığa karşı daha geniş suçlar söz konusu olduğunda daha da karmaşık hale geliyor. Suçlamalar iç ve dış siyaset arenasında ne kadar motive olursa olsun, bunları bir mahkemede delillendirerek kanıtlamak gerekiyor. Bazen bu zorlaşabiliyor. Bunun yanında uluslararası işliklerde uluslararası hukuk ise çok daha farklı bir alan olmaya devam ediyor. Çünkü dava açarken, davalık olup deliğe düşmeden ilerlemek ise beceri ve kabiliyet gerektirir.

Ankara hükümeti ise Gazze de İsrail ordusunun (İDF) yaptıklarına yönelik dava açma cesareti gösteremedi. Bundan sonra da göstermesini bekleme beyhude bir çabadır. Bu konuda farklı iddialar ve komplo teorileri var elbette. Bunlara değinmeden geçmek istiyorum. Bununla ilgili çok yazılıp çizilen şeyler var olsa da somut olarak ispat edilemediğinden dolayı ifşa olmadığı için değinmeden geçeceğim. Ancak Ankara hükümetinin, İsrail Ordusu (IDF) in baş sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari’nin şaşırtıcı derecede delil olabilecek somutluktaki ‘saldırılardaki ana stratejinin, isabetlilik değil hasar üzerinde olması’ yönündeki sözlerine rağmen her fırsatta Gazze’nin âbiliğine ve koruyuculuğuna soyunduğunu açıklayan Ankara hükümetinin şikayet ettiğini söyleyip dava açmamasının nedenini mutlaka açıklanması gerekmektedir.

Neden dava açmadıklarını açıklamazlarsa o zaman İsrail destekçisi ülkeler, İsrail Gazze savaşında açık kaynaklardan ortaya çıkan ticari ilişkilerin hız kazandığının ifşaların yanında nice gizli bilgilerinde ifşa edebilme olasılığından endişe edilip edilmediği ve gerçekten de İsrail BM dışında uluslararası adalet mahkemelerine şikayet edip etmediğini ve devamında da neden dava açmadığını da mutlaka soracaktır.

Bunu kulak arkası edecek olanlara şunu hatırlatmakta da fayda vardır.
Kafir dedikleri batının birçok başkentinde Hristiyanların katılımıyla milyonluk mitingler yapılmıştı. Ama Galata köprüsünde yapılan mitinde 380 tane dindar görünümlü STK’nın desteğine rağmen (hava fotoğraflarına ve google alan hesaplamalarına göre) taş çatlasa 50 bin kişi toplayabilmişlerdi. Bu da bırakın İslami Camiayı İstanbul’daki kendi partililerinin bile güvenemediğini ve dalga dalga yayılan rahatsızlığının sonucu olarak ortaya çıkmış olması açısından önemli bir göstergedir.

Çünkü; “Mücahitlik” nutukları atanların amacının “müteahhitlik” olduğu ortaya çıktı. Selçuk Bayraktar’ın SIHA ları Filistinlilere niye vermediğini İslamcı camia ve muhafazakarlar sorguladı ve kendilerince anladılar artık. Gemileriyle İsrail ile ticaretini devam ettirenlerin derdinin “mücahitlik” olmadığını “Ne yapalım daha önceden yapılmış sözleşmeler vardı” gerekçesine sığınıp ticareti savaş zamanında durdurmayanların, İsrail’in attığı her bir bomba ile hayatlarını kaybeden masumların kanına değil de, kazanacağı dolarlara değer verdiklerini gördü.

Çünkü Türkiye’den giden çelikle yapılan her bir İsrail füzesi ile ölen masum bir çocuğun vebalinin kendi üzerlerinde olacağından vicdanen endişe etmektedirler. Belki de kendilerinde sonra gelecek olan 7 sülalesinin alnı secdeden kalkmasa bile vebalini ödeyemeyecek olmalarından endişe etmektedirler.

Ülke seçim sürecine adım adım yaklaşırken Siyasal İslamcı camia ve İslami Camianın içine düştüğü bu çok çetrefilli durumdayken, birde bakmışsınız miting yaptıkları Galata Köprüsü hepsi için Sırat köprüsüne dönüşüvermiş.

Olmaz!” demeyin hemen
Türkiye’de olmaz denilen nice şeyler oldu.
Hatta çoğunu unuttuk bile…

Vesselam..

Sadi ÖZGÜL

Yorum bırakın